Herkese merhaba,
Bundan böyle ben de sizinle burada buluşacağım.
Belki biraz moda konuşuruz ve içerisine bolca gezi ve az biraz yeme içme ekleriz.
Keşfe çıktığım birbirinden değişik ülke ve şehirler hakkında size bilgiler verebilirim mesela veya sokak modasından tutunda nerede gezilir, ne yenir, nasıl giyinilir, onları konuşuruz belki de?
Neyse çok uzatmayacağım!
İlk yazımla size hoş geldim demek istiyorum. Geçtiğimiz haftalarda dünyanın bir diğer ucu Meksika’daydım.
Tarihin, sanatın ve aşkın ülkesi Meksika...
Öncelikle şunu söylemek isterim Meksika’ya öyle hemen gidemiyorsunuz. Uzun ama meşakkatli bir yolculuğa hazır olmanız gerekiyor. Genelde 2 veya 3 aktarma sonrasında Mexico City’e varmış olunuyor.
Biz ilk olarak Istanbul’dan Frankfurt’a oradan ise yaklaşık 13 saatlik bir yolculuk sonrasında vardık.
Gerçi benim de ilk uzun yolculuğumdu, zaten uçağa bindiğinizde ister istemez alışmak zorunda kalıyorsunuz.
İstanbul’da başlayan yolculuğumuzun neredeyse bir gün sonrasında Meksika’ya vardık.
Ülkeye Amerika vizesi ile girişi yanı sıra shengen vizesi (ülke geçişleri için) ile giriş yapabiliyorsunuz. Türk vatandaşları kapıda vize alabiliyor.
İlk olarak pasaport kontrolünden önce kapıda dağıtılan Meksika vizesi formunu dolduruyorsunuz. biraz karışık bir form olsa da bir kaç dakika sonra anlıyorsunuz.
Formu doldurduktan sonra pasaport kontrolü için sıraya giriyoruz. Ama öyle bildiğiniz bir pasaport kontrolü değil! Sanki bir ofise benziyor korumasız ve alçak bir masada oturan memura sanki bir belge imzalatıyorsunuz gibi :)
Her neyse, klasik ülkeye neden giriş yapıyorsunuz vs. gibi sorular sorulduktan sonra pasaportunuz arasına 30 gün boyunca Meksika’da kalabileceğiniz vizeniz veriliyor.
DEĞİŞİK BİR GÜVENLİK KONTROLÜ..
Vizelerimizi alır almaz heyecanla valizlerimizi aldık ve şehrin içine dalmak için sabırsızlanırken bu öyle pek kolay olmuyor!
Son bir kontrolle daha karşılaşıyoruz.
Hava alanı çıkışında valiziniz ile beraber önünde kocaman bir buton olan bir cihazın önünde durduruluyoruz.
Butona basıyorum ve yeşil ( şanslıyım ) yanıyor!
Bu rastgele yani 20 kişi de bir çıkma ihtimali olan bir önlem olduğunu anlıyoruz.
Eğer kırmızı yansaydı kenarda duran masanın üzerine sırt çantam, valizim ve her neyim varsa hepsini didik didik arattırmam gerekecekti.
Çok şükür ki o kadar yolculuktan sonra buna katlanmak zor olurdu…
BEN GELDİM MEKSİKA…
Uzun yolculuk ve bir sürü prosedürden sonra sonunda buradayım.
İlk olarak Otel’de güzel bir dinlence çekiyoruz ardından istikametimiz olan Mexico City şehir merkezine yaklaşık bir saatlik uzaklıkta bulunan ve UNESCO dünya mirası listesinde, orta Amerika'nın en etkin kültürüne sahip olan Teotihuacan'daydık.
Kimler tarafından kurulduğu ve niçin aniden terkedildiği halen bilinmiyor.
20. Yüzyıldaki bulgular, buradaki Aztek kültüründen önce Toltekler gibi daha ileri kültürlerin var olduğu ortaya konulmuştur.
Kente “Teotihuacan” adı kenti terkedilmiş haliyle bulan Aztekler tarafından verilmiş olup, “insanların ilahlar haline geldikleri yer” anlamına gelmektedir.
Kentin ilk kurucularının kimler olduğu bilinmemekle birlikte, kentte sonradan Zapotekler ve Mistekler gibi Maya topluluklarının da yaşamış olduğu ve son kazılarda anlaşılmıştır.
Şehrin en kalabalık döneminde 200 bin kişi yaşamış olup milattan sonra 6 binli yıllarda nedeni bilinmeyen bir şekilde kent terk edilmiştir.
30 kilometrelik alan kaplayan Teotihuacan şehri bir uçtan diğer uca kesen bir yola sahiptir.
Bu yolda yürürken başka bir ruha sahip olabiliyorsunuz, geçmişin tüm sırları sanki ruhunuzu sıkıştırıyor.
Ölüler yolu olarak bilinen bu yolun bir ucunda Güneş Piramidi diğer ucunda ise Ay Piramidi yer alıyor. Şunu da söylemekte fayda var burası sadece Meksika için değil tüm dünya için önemli bir yer.
Hatırlayanlar bilir ki Maya takvimi ile ilgili birşeyler çıkmıştı, işte Maya'ların yaşadığı bölge tam da burası…Yukarıda da bahsettiğim gibi piramitleri kimlerin yaptığı kesin olarak bilinmiyor.
MARIACHI’NIN NE DEMEK OLDUĞUNU BURADA ÖĞRENDİM
Büyülü piramit gezimizin ardından o bölgede bir mahallede duruyoruz. İlk kez Meksika’nın renkli sokakları ile karşılaşıyorum.
Pembenin, yeşilin ve mavinin en güzel tonları kucak açıyor size burada…
Fotoğraf makinemi kapıp sokak aralarında gezinmeye başlıyorum. Sokak satıcıları, çocuklar ve her ne görsem büyük bir iştahla çekmeye başlıyorum.
Buralara kadar gelmişken bunları yapmamak olmazdı diye düşünüyorum. Önünde poz vermiş olduğum duvar üzerinde bir afiş dikkatimi çekiyor.
‘Mariachi’ yazıyor ve klasik olarak Meksika’dayım ve bira adı sanıyorum. Hani hatırlayanlar vardır. Türkiye’de de bir dönem modaydı Meksika birası diye satılırdı. Ama durum düşündüğümün tam aksineymiş.
Mariachi aslında Meksika’nın elinde gitarı, kafalarında Sombrero denen şapkaları ve genellikle yöresel kıyafetlerle şarkı söyleyen çalgıcılara verilen isimmiş.
HADİ YEMEK YİYELİM!
Günün en keyifli anı belki de birçoğumuz için yemek yemek! Hele başka kültürlerin yemekleri ise başka bir keyife dönüşüyor. Meksika gezimizin ilk saatlerinde öğlen yemeğimizi yediğimiz Cafe Tacuba'da işte böyle bir yerdi. .Tarihi 1900’lü yıllara dayanıyor. 2. dünya savaşı sırasında hastane olarak kullanılan mekan, bugün gerek yemekleri gerek ise ambiyansı ile Mexico City'nin en popüler yeme içme mekanlarının başında geliyor. Muhteşem yemeklerinin yanısıra geçmişin yansımasını mekanın her köşesinde hissedebiliyorsunuz. Mekan içerisinde duvar süslemeleri, Meryem Ana ve İsa heykel ve figürleri hemen hemen her köşede karşınıza çıkıyor. Tüm bunların yanısıra servis yapan kadın garsonların ise geçmiş dönemin hemşire kıyafetlerini giymelerinden gerçekten çok etkilendim.
Klasik Meksika mutfağının tüm örneklerini ilk burada tadımladım.
İKİNCİ BÖLÜM GELSİN Mİ?
Bu yazı yazarak bitmeyecek ben bunu anladım! Hadi şöyle yapalım.
Burada ben satırlarıma bir nokta koyayım ve ikinci bölüm gelsin, ne dersiniz?
O zaman ikinci yazı için ben kolları sıvarken siz de hem fotoğraflar hem de youtube kanalımda yayınladığım Meksika Vlog’u ile bir yolculuğa çıkın.
https://www.youtube.com/watch?v=00KwUHyL9Po&t=68s